Kadın

Ait Olduğu Yerde, Akışta Ve Özgürce Yaşamak: Melis Sezen

Canlandırdığı her karakterde yeni bir şey keşfediyor, Ondan kendine yeni bir hediye alıyor ve daha olgunlaşıyor. Bugünlerde yeni bir dijital proje ile farklı bir oyunculuk performansı sergileyecek olan 27 yaşındaki genç oyuncu Melis Sezen, aynı zamanda da Derimod ile işbirliğinin ikinci yılında. Ayakları yere sağlam basan ve kendinden emin adımlarla kariyerinde ilerleyen Melis tüm bu zaman içinde şunu öğrenmiş: Ne zaman kendini akışa bırakırsa o zaman mucizeler gerçekleşiyor. O zaman ortaya sihir çıkıyor. O zaman uçsuz bucaksız yerlere gidiyor… Öyleyse Melis Sezen ile kendinizi akışa bırakmaya ne dersiniz?

Bize oyunculuk dünyasındaki yolculuğunu anlatır mısın? Oyunculuk kariyerine başlamana ne ilham verdi?

Küçükken sorarlar ya hep “Büyüyünce ne olacaksın?” diye, ben buna verecek cevabı bulamazdım, ama oynamaya çoktan başlamıştım bile. Televizyonda film izlerdim, hemen odama koşar kendi kendime o karakter ben olurdum. Sonra kafamda hikayeler uydurur o hikayedeki kadını yaşardım. Dördüncü sınıfta ilk drama dersimi aldığımda tiyatroya başlamam gerektiğini söylüyor öğretmenim ve 10 yaşında ilk defa tiyatro için sahneye çıkıyorum Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde. Sahne, kendimi en özgür hissettiğim muhteşem bir yer. Bir daha da inmedim. Çok seviyorum! Canım Bora amcam beni sahnede izledikten sonra bana bir kamera hediye etti. Sonra o kamerayla kısa filmler çekmeye başladık. Kendimi bildim bileli hep hem sahnede olmak hem de kamera önünde olmak istiyorum.

Sahne, kendimi en özgür hissettiğim muhteşem bir yer. Kendimi bildim bileli hep hem sahnede olmak hem de kamera önünde olmak istiyorum. Ayrıca sahne sürprizler demek. Yaşam demek, akış demek!

İlk oyunculuk deneyimin neydi ve bu performans biçimine yaklaşımını nasıl şekillendirdi?

İlk oyunculuk deneyimim 10 yaşında Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde hazırladığımız oyundu. Beş farklı karakteri canlandırdım bu oyunda ve bunlardan birinde şöyle bir şey oldu. Birinin mafya babasını oynaması gerekiyor ve bu rol için seçme yapılıyor. Ben de o gün tesadüfen erken gitmiştim. Erkekler arasından seçme yapılırken onları izliyordum. Hoca bir türlü seçemedi ve istediği şeyin bende uyandığını hissettim. “Ben deneyebilir miyim?” dedim, çıktım sahneye aldım rolü. Ve bir mafya babasına hayat verdim. O kadar çok eğlendim ve özgürleştim ki anlatamam! Ne zaman bunu hatırlasam cesaretim için kendimle gurur duyup teşekkür ediyorum kendime! Bir de sahne sürprizler demek. Yaşam demek, akış demek!

Kariyerinde çeşitli karakterler canlandırdın. Kalbinde özel bir yere sahip olan bir rol var mı?

Hepsi benim için çok özel. Hepsinde bilmediğim bir yolculuğa çıkıyorum, hepsi çok başka şeyler öğretiyor bana. Hepsinin birbirini tamamlayan, birbirinden ayrışan çok özel hediyeleri var bana. Bambaşka yönlerimi keşfediyorum. Örneğin, Sadakatsiz dizisinde Derin’i çok sevdim, çok içselleştirdim onu. Bir genç kızı, bir genç kadını, bir genç anneyi oynamak, onun her duygusunu yaşamak çok özeldi. Onunla aynı durumda olan, aynı yaşanmışlıklara sahip kadınların benimle paylaştıkları ayrıca özel. Bir de daha seyirciyle buluşmamış dijital bir platform için yaptığımız bir iş var. Şu an çok ayrıntı veremesem de o da bana çok şey öğretti. Öyle dönüşümler yaşadım ki onunla. En doğru zamanda en hayırlısıyla onun doğumu da gerçekleşsin, buluşalım çok istiyorum. Şimdi de çok heyecanlı olduğum yeni doğumlarıma, hepsinin varlığına sonsuz şükür, sonsuz teşekkür…

Yeni bir role nasıl hazırlanıyorsun? Karaktere bürünmek için takip ettiğin belirli teknikler veya ritüeller var mı?

Her karakterin kendi yolculuğu oluyor. Onu okuduğunuzda içinizde bir şey uyanıyor. İşte o hisse tutunun sıkıca. Bakalım nereye götürecek o his, neler uyandıracak içinizde. Hangi duygular canlanacak. En derinine inmeye çalışıyor sorular soruyorum hep kendime: ‘Neden böyle hissediyor? Aslında istediği şey ne? Kalbi ne söylüyor? Yaşadığı şey ne, aradığı şey ne?’… Varoluş şekli üzerine her yerine dalmaya çalışıyorum. Bazen bazı müziklere yönlendiriyorlar beni, dans ediyorum, onun ağzından yazıyorum, günlük tutuyorum, onun dünyasını yaratmaya çalışıyorum.

Oyunculuk kariyerinde karşılaştığın zorluklar nelerdi ve bunları nasıl aştın?

Oyunculuk demek, sahnede sonsuz özgürlük demek. Kendi alanın sana aittir ve sen orada sonsuz özgürsündür. Sahne budur. Fakat bazen bazı alan aşmalar ve müdahaleler olmaya çalışılabiliyor. Bu noktada herkesin alanına saygı duyulması, sınırların aşılmaması ve tek odağın işin en iyisini yapmak olması gerektiğine inanıyorum. Böyle durumlarda karakterime tutunmayı seçtim ve hiçbir zaman da bırakmamayı. Alanını ve saygıyı iyi koruyup, sadece işini iyi yapmaya odaklandığında hiçbir problem olacağını düşünmüyorum.

Kariyerinde özellikle gurur duyduğun, unutulmaz bir anını veya başarını paylaşabilir misiniz?

İyi performans çıkardığım kendimi akışa bıraktığımda bilmediğim şeyler yaptığım ve sonra izlediğimde kendime şaşırdığım her sahne! Buradan devam kızım! (Gülüyor)

Rollerdeki çeşitlilik zorlar mı? Farklı karakterleri üstlendiğinden ve tekrardan kaçındığından nasıl emin olursun?

Bence zorluk değil aksine verilen hediye gibi. Oyuncu değişir, dönüşür. Hepsinde başka bir dünyanın içine dalar. Benzeşmesi daha bile zor olabilir. Öncesi sonrasını ya da yaptığım daha önceki bir şeyle kıyaslamaktan ziyade, karakterin bana ne hissettirdiğini takip ediyorum. O zaten kendine has, kendine özel. O beni kendine götürüyor.

Henüz keşfetmediğin ancak gelecekte keşfetmek istediğin belirli türde roller veya türler var mı?

Harley Quinn gibi bir şey oynamak istiyorum (Gülüyor). Bir de yeni ‘Mafia Mamma’ diye bir film izledim ve çok eğlendim. Öyle bir şey de oynamayı çok isterim. Yenilerden Julia Roberts’ın Dünya’yı Ardında Bırak filmi çok başarılı bir iş.

Çeşitli oyuncu ve yönetmenlerle çalıştın. İşbirliği yapmaktan özellikle keyif aldığın biri var mı?

Hep çok kıymetli insanlarla, işini çok iyi yapan, tutkulu insanlarla çalıştım. Bu konuda çok şanslıyım. Sadakatsiz ekibi benim için çok özeldi. Orada çalıştığım herkes, alanı ne olursa olsun çok profesyonel ve işin en iyisi olsun diye çabalayan bir ekipti.

Senin için sette iyi bir iş ilişkisini sağlayan şey nedir?

Öncelikle profesyonel olmak. İşe tutkuyla sahip çıkmak, birbirine saygı duymak. Birbirinin özel alan sınırını aşmamak, işin iyi olması için ben sen değil bir olmak.

Oyunculuğa yaklaşımın yıllar içinde nasıl gelişti? Bir oyuncu olarak gelişimini etkileyen belirli dersler veya farkındalıklar var mı?

Hayatta deneyimlediğimiz her şeyle her an olgunlaşıyoruz, algılarımız değişiyor. Dediğin gibi farkındalığımız artıyor, daha katmanlı daha boyutlu bakabiliyoruz. Kendimi keşfettikçe karakteri keşfetmek de daha da çok boyutlanıyor. En sevdiklerimden biri o karakterin ağzından bir şeyler yazmak. İçimde karakterin uyanmasını bir benlik yaratmasını sağlıyor. Benim bile tahmin etmediğim, hiç düşünmediğim derinliklere indiriyor beni.

Türk film ve televizyon sektörünün popülerliği hakkında düşüncelerin neler?

Çok iyi işler yapıldığına, çok iyi oyunculuk performansları çıktığına inanıyorum. Gerçekten güçlü senaryosu olan, yurtdışında da satışı yüksek olup çok sevilen birçok Türk dizimiz var. Denk geldiğim yabancılar Türk dizilerine ve bizim oyunculuklarımıza bayıldığını ve dizilerden Türkçe öğrendiğini söylüyor. Dünyada Türk dizileri sektörel olarak lider durumda, bu da çok kıymetli bir başarı. Biz duygudan anlayan ve hikaye anlatmayı bilen bir milletiz. Tarihimiz buna dayanıyor. İşi sadece ticaret ve seri üretim değil, performans odaklı yaptığımızda çok başarılı işler çıkarıyoruz

Gelecekte sektörün gelişimini nasıl görüyorsun ve bu alanda nasıl bir rol oynamayı umuyorsun?

Potansiyelimin her an en iyisine doğarak, kendimin en iyi performanslarını çıkararak, yepyeni doğumlar yapıp her an keşfederek daha da gelişmeyi, hep birlikte daha da büyümeyi umuyorum. Zihnimizde; kalıplar, sınırlar, psikolojik korkular olmadan ya da egoların çarpışmasını yaşamadan birlikte bir dünya yaratmak, o büyüye kapılmak… Çok çok derinlerden yapıyoruz bu işi, çok daha derinlere inince kendimizi hep aştığımız işler olacak. Daha da büyüyeceğiz.

Kişisel hayatı ve zorlu bir kariyeri dengelemek zor olabilir. İş-yaşam dengesini korumayı nasıl başarıyorsun?

Yaptığım iş, benliğimin bir parçası. O yüzden ayrı bir şey yapmıyorum aslında. Yaptığım iş benim yaşam biçimim aynı zamanda. Hayatta beslendiğim en güzel kaynaklarımdan biri. Şükürler olsun. Bu yüzden ait olduğum yerde hissediyorum, içinde, akıştayım.

Derimod ile çok güzel bir işbirliği içindesin. Bu konuda neler söylemek istersin?

Derimod ile ikinci yılımız ve biz harika bir çiftiz! Markanın genç ve dinamik ruhu ile uyum içerisindeyiz. Ayrıca Derimod çok köklü, 50 yıllık bir marka ve hepimizin dolabında Derimod’un bir parçası olduğuna eminim. Küçükken de hep Derimod’a giderdim, mutlaka her sezon oradan bir ceketim olurdu. Şimdi de onlarca ayakkabım var Derimod’dan, çünkü moda dünyasının en güncel trendlerini her daim bulabiliyorum, yeni nesil dokunuşlar tasarımlarda hissediliyor. Ayrıca zamansız parçaları da vazgeçilmezim. Bu yüzden benim için “the ayakkabı’’ markası artık Derimod. Böylesine sevdiğim köklü ve trendsetter bir markanın yüzü olmaktan ayrıca gurur duyuyorum. Derimod’un en çok kimliğini seviyorum; cesur, kendi olan, güçlü kadın… Benim de ruhum bu, her zaman da böyle olacak. Bu yüzden çok mutlu ve çok gururluyum.

Kreatif sürece ne kadar dahil oldun?

İlk görüşmemizde bana bunu söylemişlerdi. ‘Sadece kendin olmanı istiyoruz’. Ben kendimde özgürleşen bir kadınım. Ben demek, özgürce ve akışta hareket eden demek, kendini bırakabilen demek ve dans eden demek. Bu yüzden en sevdiğim şeyi yaptım. Derimod’u özgürce dans eden, her anından keyif alan halimle birleştirdim. İnce topuklu, taşlı o çizmelerimi giydiğimde gümbür gümbür yürürken mesela… Bayılıyorum çizmelerle yürümeye. Size, kendinizi tüm dünya ayaklarınızın altında gibi hissettiriyor. Öylesine güçlü o kadın. Taşlı babetlerimle de zarif bir hanımefendi. Kendi kimliğimi olduğu gibi koydum ve Derimod’la keşfe çıktım.

Peki senin Derimod’un hangisi? Favori modelin ve giymekten en çok keyif aldığın ayakkabı modeli?

Aslında hepsinde başka bir yönüm ortaya çıkıyor. Dediğim gibi hepsi benim bebeğim (gülüyor). Yeni sezonda her çeşit kovboy çizmesi var; püsküllü, taşlı, kısa, uzun hepsine bayılıyorum. Ayrıca vişne çürüğü renginde, yanları bantlı rugan topuklu ayakkabıya da. Renk renk aksesuar detaylı loafer’lar, taşlı babetler, kalın topuklu spor botlar hepsi bu sezon vazgeçilmezim. Kış mevsiminin renk paleti dışında koleksiyondaki parlak ve canlı renkler, bu gri havalarda kombinlerime ve bana enerji katıyor!

Ayakkabılarla nasıl bir ilişkin var? Genelde kadınlar için stilin yapı taşını oluşturan önemli unsurlardan biridir?

Ayakkabı, ayağını nasıl yere bastığını belirliyor. Sen nasıl güçlü köklenirsen öyle de güçlü göğe yükselirsin. Bir oğlak burcu, toprak grubu olarak köklenmek her zaman benim için çok önemli. O yüzden giydiğim ayakkabı da beni hem rahat ettirmeli hem de güçlü hissettirmeli. Sağlam hissetmeli ve karakterimi yansıtmalıyım. Ayakkabıda cesur tercihler yapmayı severim. Yüksek topuk da severim, en yükseğinden. Düz modeller ise konforlu olmalı; ayaklarım kendini evinde hissetmeli.

Oyunculuk ve projelerle birlikte eminim ki çok yoğunsun. Böyle bir programın ortasında odaklanmak ve ayakları yere basmak için takip ettiğin belirli stratejiler veya rutinler var mı?

Merkezinde olmayı seven biriyim, kendimle zaman geçirmeye de bayılırım. Dans etmek beni çok besliyor. Kitap okumak, benim için en büyük meditasyonlardan biri. Kitap okuduğumda daha olgun, daha güçlü, daha merkezimde, daha üretmeye açık, daha akışa teslim olabilmiş hissediyorum. Özel alanımı korumak da huzur veriyor bana.

Çeşitli karakterleri canlandırma sürecinde hiç kendinle ilgili yeni bir şey keşfettin mi? Oyunculuk kişisel keşif yolculuğuna nasıl katkı sağladı?

Dediğim gibi her karakterde yeni bir şey keşfediyorum. Her karakterde daha çok olgunlaşıyorum. Ama oyunculuk bütün olarak hayata dair bana şunu öğretiyor: Ne zaman ki kendini akışa bırakırsan o zaman mucizeler gerçekleşiyor. O zaman ortaya sihir çıkıyor. O zaman büyülü bir şeyler oluyor. Sahnelerde de bu böyle. Ne kadar kontrol etmeye çalışırsan o kadar kendini kısıtlıyorsun. Kendine görünmez sınırlar koyuyorsun aslında. Sen kendi potansiyelini bilemezsin. Bildiğini sanarak kendini sınırlamayı bırak, asıl güç kalbini sonsuz açarak sonsuz teslimiyet iste. O zaman yaşamın özündeki o sihir ortaya çıkıyor. Işıl ışıl, tarifsiz başka bir şey, hayatın özü. Ben de onun yolculuğundayım. Hepimiz o sihir peşinde koşalım, ışık olsun!

Bir karakteri canlandırırken hiç duygusal olarak zorlayıcı hissettin mi?

Çok hissettiğim oldu. Önce bir karakterin en derinlerine, en canının acıdığı yerlere, en çok hissettiği yerlere inmeye başlıyorum. Çünkü o karakterin varoluşuyla, hayatla, kendi kimliğiyle bir şeyi var ve o şey o öze giden yolda çok büyük bir kaynak. Onu yaşamaya başladıkça taşımaya başlıyorsun ve o karaktere girdikçe, artık onunla bütünleşmeye başladıkça onun ağırlığı da geliyor. Acısı da geliyor tabii ki. Bazen sersem oluyorum, bazen onun yükünü taşıdığım oluyor. Bir karakterde dışarıdan kendimi izlediğimde kendimi görmem. Bambaşka birini izliyor gibi hissederim. Oyunculuk, dönüşebilmek, uçsuz bucaksız yerlere gidebilmek inanılmaz bir şey. Bazen veda süreçlerim de zor oluyor; uzun zaman alabiliyor. Aynaya baktığımda hala karakteri gördüğüm olabiliyor ama bir karakteri yaşamak istiyorsan da gireceğin yerler burası zaten. Onunla yaşamak değil, onu yaşamak! Sonrasında bir arınma süreci oluyor ve arındıktan sonra anlıyorsun ki çok şey yaşamış, çok şey öğrenmişsin. Empati çok önemli bir şey. Hepimiz biriz. Yolculuklarımız, deneyimlerimiz, yaşadıklarımız farklı ama yolumuz ve özümüz bir. O yüzden oyunculuğun özel bir meslek olduğuna, bu meslek için ve o yolculuk için insanın kalbini açması gerektiğine inanıyorum. Empati çok güzel bir şey.

Bir rolün veya hikayenin kişisel yaşamını veya ilişkilerini etkilediği durumlar oldu mu? Bir karakterin duygularını kendi duygularından nasıl ayırırsın?

Onun hikayesi başka olduğu için duyguları ayırabiliyorum fakat uzun bir yolculuğa çıkıyoruz. Bir süre sonra kendimden çok o karakter yaşıyor bende. Böyle olunca da tavırlar benzeyebiliyor. Yürüyüşler, konuşmalar, gülüşler bütünleşmeye başlayabiliyor. Daha asi bir karakter canlandırıyorsam mesela o yönlerim daha çok çıkabiliyor. Sadakatsiz’de 2. sezonun ilk bölümünü çekerken -aradan bir yaz geçmiş- Caner’le bir şey konuşuyorduk; bir anda bana ‘Aynı Derin gibi konuştun’ demişti. Gülcemal’i çekerken bazı sözlerim ve tavırlarım için ‘Hah Deva geldi’ lafını duymuşluğum var. Hele ki bu bahsettiğim dijital projede annem ‘Kızımı göremiyorum, ben karakteri görüyorum. Melis’i geri istiyorum’demişti. Vedalaştıktan sonra bir arınma süreci oluyor ve sonra siz dönüşmüş bir şekilde aslında sıfır olmayan bir sürü hediyeyle birlikte sıfır noktasına geliyorsunuz, yani kendinize.

Bugün olduğun kişiyi ve oyuncuyu şekillendiren, dönüm noktası olan bir anı veya deneyim hatırlıyor musun?

Dönüm noktası olarak bakmıyorum ama dönüşler, geçişler olarak bakıyor ve bütün bir yolculuk olarak görüyorum. Bu yüzden net bir nokta söyleyemem. Bir zincir var ve ben bu yolculuğa inanıyorum.

Kariyerinde ve kişisel yaşamında herhangi bir engelin veya kendinden şüphe duyduğun anların üstesinden gelmeyi nasıl başardın?

İnancımla, teslimiyetle. Özle bir olmayı seçerek, devam ederek…

Hayranlar genellikle oyuncularla derin bir bağ hissediyor. Kamuya mal olmuş bir kişi olmanın sorumluluğunu nasıl yerine getiriyorsun ve kişisel yaşamında mahremiyet duygusunu nasıl korursun?

İnanarak bir iş yapıyorsunuz ve yaptığınız iş başkalarının da kalbine dokunuyor. Hiç tanımadığımız insanlarla artık kalpten bir bağ kurmuş oluyoruz ve o ortaya çıkan eseri hep birlikte kutluyoruz. Oyunculuk bu yüzden dünyanın en özel mesleklerinden biri! Yaptığım işle, olduğum kişiyle kalpten kurduğum her bağa sonsuz şükür, sonsuz teşekkür! Kamuya mal olma kısmında bence en kıymetli şey bu kalpten kurduğumuz sevgi bağları. İnanın hayatın özü sevgi. Ne kadar kalpleri açabilir, ne kadar kendimiz olup sevgiyi kucaklarsak, o kadar iyi bir dünya olacak. O kadar ışık olacak. Ben de kendim olarak ve kalbimi açarak bu birliğin bir parçası olmaya devam edeceğim. Mahremiyet ise her insan gibi benim için de önemli. Zaten özel alanı çok belirli yaşayan biriyim. O yüzden yine ekstra bir şey yapma gereği duymuyorum, oluşumu yaşıyorum.

Geleceğe baktığında, önümüzdeki yıllarda gerçekleştirmeyi umduğun ne var?

Kendimi aşmak, en derin okyanuslara dalmak, daha da köklenmek, daha da uçmak. Sevgi ve ışık yolculuğu…

Röportaj: Serli Gazer

Fotoğraf: Umur Özcan

Moda Direktörü: Aslı Asil

Moda Editörü: Umut Sımsıkı

ELLE Türkiye Ocak 2024 sayısından alınmıştır.

Murad

Yüz ifadelerini yakalamaya çalışan bir portre tutkunu.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu