Classified: France ’44 – İnceleme
Kırk yıl düşünsem, 2023 yılında en popüler oyun türlerinden birinin sıra tabanlı strateji olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi be… Baldur’s Gate 3 fırtınasıyla hepimiz sağa sola savrulmadık mı? Eh, türün bu ani yükselişi sonrasında oyun piyasası buna kayıtsız kalacak değildi ya. Buyursunlar efendim, nur topu gibi bir sıra tabanlı strateji daha saflara katıldı! Classified France ’44, Baldur’s Gate’ten çok XCOM’la benzerlikler taşıyor. Hatta kabaca “2. Dünya Savaşı dönemi XCOM” diye niteleyebilirim bile.
Yiye yiye bitmedi bu WW2 ekmeği be…
Oyunun adı bile aslında konusunu biraz afişe ediyor… 2. Dünya Savaşı zamanı, Fransa işgal altında. Naziler Fransızların tepesinde, tüm ülke ateşten gömlek giymiş, özgürlüğü için cebelleşiyor. Bizler de, yerel halkla müttefik ülkelerin askerlerinden oluşan karma birliklerle bu direnişi örgütlüyor, kendi çapımızda özgürlük mücadelesi veriyoruz.
Oyun tıpkı XCOM gibi “direniş yönetimi – sıra tabanlı görevler” çizgisine gidiyor. Ana ekranımızdan birliğimizdeki askerleri yönetiyoruz. Silah, mühimmat, kılık kıyafet gibi envanter yönetimiyle beraber, yaralıları tedaviye gönderme gibi işler de bu aşamada yapılıyor. Ayrıca diğer yerel direniş örgütleriyle olan ilişkilerimizi vb. de burada idare ediyoruz. Tüm bunlar pratik ve oldukça net bir şekilde yönetilebiliyor. Ana ekranımızda tıpkı XCOM’daki gibi (daha durun yeni başlıyoruz, bu kalıbı daha çok kullanacağım) seçebileceğimiz görevler sıralanıyor, seçim bize bırakılıyor. Bizler de ekibimizi ayarladıktan sonra görevlere atlayıveriyoruz.
Sıra mı tabanlı strateji?
Görev çeşitliliği biraz ilerledikten sonra kendini tekrar etse de genel itibariyle fena değil. Ekibe yeni askerler katmak için birilerini Nazilerden kurtarmak, çeşitli belgeleri ele geçirmek, bomba yerleştirmek, bir şeyleri imha etmek vb. şeklinde gidiyor genelde. Yani zaten bu tarz bir oyundan çok fazla görev çeşitliliği beklemek ne kadar mantıklı olur bilemiyorum.
Askerleri kontrol ve çatışma dinamikleriyse oldukça keyifli. XCOM oynadıysanız neyle karşı karşıya olduğunuzu biliyorsunuzdur zaten. Gizlilik, siper alma, farklı yetenekleri kullanma, patlayıcı kullanımı, çatışma gibi dinamikler oldukça keyifli. Oyunun zorluğu da hangi seviyeyi seçerseniz seçin kontrollü ve tutarlı. Ama… Bazen gerçekten de bir XCOM modu oynuyor gibi hissedebiliyorsunuz. Her şey iyi hoş da, özgün dokunuşlar noktasında biraz eksiklik hissediliyor be… Yani her oyun devrim niteliğinde yenilikler barındırmak zorunda değil tabi. Ama yine de tatlı öykünmelerin ötesinde bir esinlenme olduğu zaman, örnek alınan oyunun gölgesinden ayrılmak mümkün olamıyor maalesef.
Gelin biraz da atmosfere bakalım… Müzikler atmosfere uygun ve keyifli, grafikler tıkırında, optimizasyon enfes. Oyun o yıllarda ortalığın (özellikle Fransa’nın) ne kadar karışık olduğunu çok güzel bir şekilde gösterebiliyor bizlere. Özellikle askerlerimizin kendi aralarındaki konuşmaları oldukça keyifli. Bir yandan zaman ilerliyor, Normandiya Çıkarması’na doğru adım adım gidiyoruz, tüm bunlar olurken kimi tarihi bilgiler de bize empoze edildikçe, atmosfer iyice şenleniyor. Özetle, oyunumuz bu noktada gayet temiz iş çıkartmış.
K A T – Ç I K M A K – İ S T E M İ Y O R U M
XCOM öykünmesini eleştirdik, atmosferi övdük, oynanışı genel hatlarıyla takdir ettik; şimdi de ayrıntılarda boğulma kısmına geldik… Bu kadar özenle, ilmek ilmek örülmüş çatışma sisteminde bazen öyle anlar geliyor ki, sinirden çıldırıveriyorsunuz. Mesela karakterlerimizin görüş açısında olmayan düşmanlar, görünmez birer halka şeklinde görülüyor. Canını, sınıfını, baktığı yönü vb. bilemiyoruz yani. Peki, eyvallah, gayet mantıklı. Fakat bazen hareket etmemize rağmen bu görünmezlik durumu kalıcı oluyor ve boş bir halkayla çatışmak durumunda kalıyorsunuz. Canı neymiş, ne yapıyormuş, hepsi sürpriz… Boşluğa ateş edip sonucu tahmin etmeye çalışıyorsunuz… Bu yalnızca bir örnek, böyle şeyler başka alanlarda da başınıza gelebiliyor.
Benzeri bir durum kapalı alan çatışmalarında da var. Zaten bu tarz oyunlarda kapalı alanlar hep çözülmesi gereken problemlerdir ama burada durum iyice zıvanadan çıkmış. Kamera açıları bazen kontrolü tamamen kaybediyor, kim binadaymış, kim değilmiş, kim kaçıncı kattaymış… Evet kat! Oyunda ne zaman üst katı olan bir bina görsem pılımı pırtımı toplayıp Fransa’yı terk edesim geliyor. Bina içi kamera kontrolleri oldukça zorlu. Kat çıkması ayrı dert, inmesi ayrı dert, çatışması apayrı dert…
Fakat şunu da söylemek lazım, bunlar çözülmeyecek dertler değil. Oyununun arkasında duran, eleştirilere açık ve işini iyi bilen bir yapımcı var ortada. Zamanla tüm bu sorunlar çözülürse, oyunun puanını gönül rahatlığıyla bir puan yukarı çekebilirsiniz. 🙂
Biz mi kurtaracağız koskoca Fransa’yı?
Şöyle bir derleyip toplarsak, aslında hiç de fena olmayan bir oyun var karşımızda. Classified France ’44, hitap ettiği kitleyi çok iyi bilen, kendi kitlesinin ne istediğinin farkında olan ve bunları büyük ölçüde oyuncuya sunabilen bir oyun. Başta söylediğimi tekrar söyleyeyim, “2. Dünya Savaşı + XCOM” denklemi hoşunuza gidiyorsa, bu oyunu sevmemeniz imkansız. Evet, çeşitli problemleri var. Evet, özgünlük noktasında yer yer sınıfta kalabiliyor. Ama tüm bunlar oyunun oldukça keyifli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 2. Dünya Savaşı + XCOM diyorum, daha ne diyeyim? 🙂